2019’un Eylül ayında bir takım şeyler öğrendim.
Ortak amaçları olan insanların koordine olma hızlarının bu kadar yüksek olduğunu bilmiyordum mesela. İLKYAR gönüllülerinin kısıtlı zamandaki verimi artırabilmek için olağanüstü bir hızda hareket ettiklerini gördüm.
Ortaya çıkan iş benim için etkileyiciydi. Birbirine benzeyen veya benzemeyen insanların yegane birleştiricilerinin çocuklar olması, etrafta vızır vızır hareket etmeleri… Bazen durup iki üç saniye çevremi izliyordum. Güzel bir şey görünce bakmayı severim, beni gülümsetir. Gülümsemenin ve gülümsetmenin bu kadar kolay olduğunu da bilmiyordum. Atla deve değil tabi ki ancak bir çocuğun Kürtçe “Nasılsın?” cümlesini öğrettiğinde dakikalarca kıkırdayabileceği aklıma gelmezdi.
Bir insanın hayatındaki 40 dakikanın ne kadar etkileyici olabileceğini bilmiyordum. Çocukların bir günlük derslerini alıyorduk. İlk dinledikleri şey Hüseyin Hoca’nın sunumu oluyordu. Yarım saat bir saat sürüyordu. Ardından ders saatleri boyunca etkinlikler yapıyorduk (resim etkinliği, fizik etkinliği, tarih etkinliği vb.). Gün sonunda çocuklarla konuşurken “Profesör olmak istiyorum.”, “Bilim insanı olmak istiyorum.”, “Siz nesiniz tam olarak?” cevapları ne yaptığımızı açıklıyor, çok somut bence.
Sınıfta çok hareketli ve çok sesli çocuklar vardır. Çocuğun yapısı olduğunu sanırdım. Nasıl davranılması gerektiğini bilmiyordum. Arka sıradan izlediğim bir etkinlik saatinde gönüllü arkadaşımın bu çocuğun ellerinden tutarak anlatmaya başladığını, birkaç dakika boyunca çocuğun gözlerinin içine baktığını gördüm. Ardından diğer çocuklarla göz teması kurmaya devam etti, ancak çocuğun ellerini uzun süre bırakmadı. İzlerken içimden “hadi canım” dediğimi hatırlıyorum. 12 sene okudum. Sınıfımda daha konuşkan çocuklar oldu. Öğretmenlerimin yaptıkları bir hareket hatırlamıyorum ki o hareketli çocuk o dakikadan sonra pür dikkat dinlesin. Arkadaşım bunu yapmıştı.
Çocuklarla nasıl iletişim kurulacağını bilmiyordum. Anlamanın ve anlaşılmanın zor olduğuna inanıyordum. Konuşabileceğimizi düşünmüyordum. Çevremde gördüğümde korkuyordum. Pek deneyimli de değildim, benden küçük bir akrabam yok. Şu an muhabbet etmek istediğim ortaokul öğrencileri, ilkokul öğrencileri var.
Eylül’de gördüğüm çocukların bir kısmıyla konuşmayı özlüyorum. Sanırım yeteri kadar önem verdiğim bir bireyin çocuğu olmamıştı veya benim önem verdiğim bir çocuk. Daha önce çevrede görüyordum okullarımda, parklarımda. Çocuğun ne olduğunu bile anlayamıyormuşum sanırım.
Korku önyargı getiriyor sonuçta, önyargı da mesafe.
Sahip olduğum zamanın ne olduğunu bilmiyordum.
Evet gencim.
Önümde büyük bir hayat var.
Çok fazla günüm, saatim var.
Okula gidiyorum, geliyorum,
arkadaşlarımla eğleniyorum, okuyorum, izliyorum, yatıyorum.
Bu şekilde günler birbirini takip ediyor.
O monotonlukta elimdekinin kutsallığı kayboluyor.
Sıradanlaşıyor.
Hayatımın bir günü olduğunu düşünemiyorum.
Yapacaklarımın, yapabileceklerimin farkında değilim.
Artık biliyorum ki her gün 6’da kalkabilirim.
Fazla miktarda sıra taşıyabilirim.
Günün 6 saati boyunca sınıflarda çocuklara deney yapabilirim.
1 saat boyunca ip çevirebilirim.
Yatmadan önce masal okuyabilirim.
Ben faydalı olabilirim.
Gönüllülüğün birey için de olduğunu bilmiyordum. Günlük hayatta hoş gördüğüm yanlış davranışlarım vardı. İtiraf edemeyeceğim davranışlarda bulunmuyorum. İki saat boyunca dizi izleyebiliyordum, uykuluyken selam vermeyebiliyordum, kendi içimde hak verdiğim fevri çıkışlarım olabiliyordu; artık mazeret üretmiyorum, yapılması gereken dediklerim var ve kılıf uydurmadan yapmaya çalışıyorum.
Kendi kişiliğimin değişeceği aklıma gelmezdi.
Bir İLKYAR gönüllüsü olmaya çalışıyorum.
Tanık olduğum her şey için çok teşekkürler.
Dila Öztürk
Makine Mühendisliği